Ersoy, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunca, Türk Tarih Kurumu (TTK) Konferans Salonu’nda düzenlenen “Arkeoloji Çalıştayı”nın açılışında yaptığı konuşmada, arkeolojinin, geçmişin nasıl olduğuna dair, somuta en yakın bilgileri sunan bilim dalı olduğunu, insanın kadim yolculuğundaki eserlerin arkeoloji yoluyla bugüne ulaştığını ifade etti.
Arkeoloji biliminin, geçmiş uygarlıkların mahiyetini görme fırsatı sunan görsel bir şölen olduğunu belirten Ersoy, yazının icadından önceki devirleri tanıyıp anlayabilmenin tek yönteminin arkeoloji olduğunu hatırlattı.
“Türkiye’nin sahip olduğu maddi ve manevi kültür birikimi, insanlık tarihinin en önemli dönüm noktalarının yaşandığı, bugün bizi biz yapan değerlerin şekillendiği bir coğrafyanın ve gelmiş geçmiş tüm medeniyetlerin mirasıdır” ifadesini kullanan Ersoy, kültür varlıklarının ait olduğu ülkeye, topluma ve tüm insanlığa beklenen katkıyı yapabilmesi için bütünlüğünün korunması gerektiğini vurguladı.
Bir arkeolojik objenin ancak bağlamı içinde anlamlı ve değerli olduğunu söyleyen Ersoy, şunları kaydetti:
“Bu bütünlüğe karşı en büyük tehditlerden birisi kültür varlığı kaçakçılığıdır. Bakanlık olarak, yurt içinde ve yurt dışında kurumlarımızla işbirliği ve koordinasyon halinde bu mücadeleyi tüm dünyada sürdürüyoruz. Kültür varlıklarımızın korunması, kaçakçılığın ve tahribatın önlenebilmesi konularında halkımızı, çocukları bilinçlendirmek adına, hem basılı hem dijital çalışmalar gerçekleştiriyor, farkındalığın arttırılması için şehir şehir geziyor ve yurt dışına yasa dışı yollarla çıkarılmış kültür varlıklarının iadesi için de yoğun mesai harcıyoruz.
2002-2023 yılları arasında yurt dışından iadesi sağlanan eser sayısı 12 bin 39 adede ulaşmıştır. Bu mücadelenin etkinliği şüphesiz sadece sayılarla ölçülemez, ancak ülkemizin bu konuda ne kadar ısrarlı ve ciddi olduğunu tüm dünyaya göstermesi açısından da önemli bir veri olarak değerlendirilmelidir. Kültür varlığı kaçakçılığıyla mücadelenin sadece kriminolojik bir çalışma alanı değil, koruma faaliyetinin ve araştırmalarının vazgeçilmez bir bileşeni olduğu artık kabul ediliyor. Bizim de ülke olarak bu alanda uzmanlığımız ve tecrübemizle ön sıralarda olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.”
Bakan Ersoy, Anadolu’daki kültürel ve tarihi zenginliğin daha 16. yüzyıldan itibaren seyyahların ilgisini çektiğini, bu ilginin 19. yüzyılda kazılara dönüştüğünü ve 21. yüzyıl Türkiye’sinde ise çok uluslu, disiplinler arası, kurumsallaşmış kazı, koruma ve araştırma konseptine büründüğünü dile getirdi.
TTK’nin kurulduğu günden itibaren arkeolojiye büyük önem verdiğini, 1933 yılında Cumhuriyet’in ilk milli kazısı olan Ahlatlıbel’deki kazıyı Hamit Zübeyr Koşay’ın, Ankara Karalar’daki ikinci kazıyı da Remzi Oğuz Arık’ın yürüttüğünü anlatan Ersoy, 1935’te iki ismin Alacahöyük kazısında zengin buluntular çıkararak, Anadolu tarihine ışık tuttuğunu anımsattı.
“Sadece Karahantepe için değil, Yakın Doğu’daki tüm Neolitik Çağ yerleşmeleri için yeni bir örnek”
TTK’nin bütçe imkanları doğrultusunda, kazılara maddi destek sağladığını kaydeden Ersoy, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Tarih Kurumu ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünün işbirliğinde kazıların 2019’dan itibaren yıl boyu sürdürülmesinin sağlandığını aktardı.
Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, sözlerini şöyle sürdürdü:
“2019 yılında 20 kazımızla başlayan bu projemiz her yıl eklenen yeni kazılarla birlikte bugün itibarıyla 133’ü geçti. Beşinci yılındaki bu projeyle çalışmalara ivme kazandırılmıştır. Yaz aylarına sıkışıp kalan kazı yapma dezavantajı ortadan kalkmış, iş yapma hacminde yüzde 65’e ulaşan bir artış gözlenmiş oldu. Bu olumlu gelişmelerle dünya çapında ses getiren işlerimiz olmuştur. Böylece ‘Dünya Mirası Listesi’ne daha çok arkeolojik alanımız dahil edilebilmektedir. Diğer yandan yıl boyu süren kazıların, yereldeki istihdam sağlama ve diğer motivasyonlarla önemsendiği, bu bağlamda yerel destekçilerin ilgisini arttırdığını da memnuniyetle gözlemlemekteyiz.”
Yabancı bilim heyetlerinin de katıldığı “12 Aylık Kazılar Projesi” ile dokuz alanda sürdürülen “Neolitik Dönem Araştırma Projesi”nin de ilerlediğini belirten Ersoy, “Özellikle Neolitik Dönem çalışması sürecinde, ‘Taş Tepeler’ markası ile Şanlıurfa, Güneydoğu Anadolu, Anadolu ve dünya çapında yeni bir kültürel destinasyonun sunulması planlanmıştır.” diye konuştu.
Çalışmalar kapsamında son günlerde özellikle Göbeklitepe ve Karahantepe’de ortaya çıkarılan heykellerin, projenin yerindeliğini bir kez daha gösterdiğini vurgulayan Ersoy, şu bilgileri paylaştı:
“Karahantepe’de geçtiğimiz günlerde açığa çıkarılan insan heykelinin ardından özenle yapılmış taş kap, taş tabaklar, hayvan heykelcikleri gibi eserlerden oluşan bir buluntu grubu, 11 bin yıl öncesinden günümüze ulaşan benzersiz bir buluntu grubunu oluşturmaktadır. Henüz kazısı tamamlanmamış olan bu mekanın Neolitik arkeoloji açısından son yılların en etkileyici buluntu grubunu bizlere sunduğunu ve bu buluntuların tarih öncesi sanatın eşsiz örnekleri olduğunu söylemek mümkün olmakla birlikte, buluntular sadece Karahantepe için değil, Yakın Doğu’daki tüm Neolitik Çağ yerleşmeleri için yeni bir örnek oluşturmaktadır.”
37 parça eser İsviçre’den yurda dönüyor
Bakan Ersoy, “43. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu”nu Cumhuriyet’in 100. yılında 16-20 Ekim’de, Ankara’da Hacı Bayram Veli Üniversitesi işbirliğinde gerçekleştireceklerini söyleyerek, “Sempozyum öncesi bu çalıştayımız, değerli kazı başkanlarımızı bire bir dinleme, desteklerin katkısını yakından görme, bilgi ve yayın üretimini ele alma, arkeolojik araştırmaların niteliklerini değerlendirme fırsatı sağladı.” ifadesini kullandı.
Ersoy, Türkiye ve İsviçre arasında geçen yıl imzalanan kültür varlığı kaçakçılığının önlenmesine yönelik ikili anlaşma kapsamında sağlanan ilk eser iadesiyle ilgili müjdeli bir haberi paylaşmak istediğini belirterek, şöyle devam etti:
“Bu alandaki çalışmaları daha yoğun bir şekilde sürdürmek adına müdürlük düzeyindeki kaçakçılıkla mücadele şubemizi, daire başkanlığı seviyesine çıkardık. Bunun sonuçlarını da yoğunlaşan önleyici tedbirlerde, artan farkındalık projelerinde ve özellikle yasa dışı yollarla ülkemizden çıkarılmış olan eserlerin iadesinde görmekteyiz. İsviçre Konfederasyonu Başkanı Alain Berset ile karşılıklı olarak imzaladığımız anlaşmayla bu alandaki ortaklığımızı, güç birliği niyetimizi ortaya koymuştuk.
Urartu dönemi kap kacak, koşum takımı gibi parçalarla beraber, Roma dönemi bir geyik heykelinin de aralarında bulunduğu 37 parça eserimiz artık ait olduğu topraklara dönüyor.”
Mehmet Nuri Ersoy, eserlerin, Türkiye’nin Bern Büyükelçisi Ece Özbayoğlu Acarsoy tarafından İsviçre makamlarından bugün teslim alınacağını bildirerek, “Eserlerimizin iadesi çalışmalarına katkı sağlayan herkesi tebrik ediyorum.” dedi.
– Öteki konuşmalar
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Derya Örs de arkeolojinin ilmi bir hüviyet kazanmasını sağlayan, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Tarih Kurumunun kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, arkeoloji üzerine söylediği sözlerin bugüne ışık tuttuğunu ifade etti.
Örs, Atatürk’ün bu sözlerinin ulus inşa sürecinde tarih ve arkeolojiye verdiği değeri gösterdiğini vurgulayarak, şunları dile getirdi:
“Milli Mücadele’den henüz çıkmış, imkansızlıklar içinde olan bir ülkede daha Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren arkeoloji çalışmalarının yürütülmesine başlanmış, Türk Tarih Kurumu kurulmuş. Yine Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün deyişiyle büyük devlet kuran ecdadımızın sahip olduğu, büyük ve şümullü medeniyetlerin gün yüzüne çıkarılması için arkeoloji ve tarih seferberliği başlatılmıştır.”
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yüksel Özgen ise kurumun, Cumhuriyet’in ilk yıllarından bugüne kadar Türk tarihini aydınlatmaya çalışacak malzemeyi toplayarak, bilimsel çalışmaları yürüten, alanın uzmanlarına bütçe doğrultusunda maddi destek sağladığını söyledi.
Özgen, arkeoloji çalışmalarındaki yeni bulgular ve saptamaların masaya yatırılacağı çalıştayın, iki gün süreceğini belirtti.